NARİN GÜRAN

Narin’in Kayıp Hikayesi: Ahlaki Çürümenin Gölgesinde Bir Toplumun Aynası

Son günlerde Türkiye gündemini sarsan Narin’in kayboluşu, sadece bir çocuğun kaybolma vakasından ibaret değil. Bu trajedi, toplumun derinlerde sakladığı ve göz ardı ettiği ahlaki çöküşün açık bir sembolü hâline geldi. Narin, günlerdir aransa da ne bir iz ne de bir haber var. Toplum ise sadece Narin’in nerede olduğunu değil, bu olayın daha geniş bir sosyolojik ve ahlaki çerçevede neye işaret ettiğini sorguluyor.

Aile İçi Şiddetin ve Ensestin Sessizliği: Gizlenen Karanlıklar

İlk başta Narin’in kaybolması basit bir kayıp vakası olarak görülse de olaylar derinlemesine incelendiğinde daha büyük bir karanlıkla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Narin’in amcası baş şüpheli olarak gözaltına alınırken, aile ısrarla amcayı savunuyor. Ancak ortada iddialar var: Narin’in aile içi ensest ilişkiye kurban gitmiş olabileceği konuşuluyor. Bu iddia, meseleyi sadece bir aile trajedisi olmaktan çıkarıp, toplumun sakladığı ve konuşmaktan kaçındığı tabu hâline getiriyor.

Dahası, bu olayda yalnızca Narin değil, birkaç yıl önce Narin’in ablasının şüpheli bir şekilde hayatını kaybettiği ortaya çıkıyor. Aile, ablanın “merdivenden düştüğünü” iddia ediyor. Ancak bu tür “kazalar” toplumda sıkça duyduğumuz bahanelerden biri. Acaba bu da gizlenen daha büyük bir trajedinin parçası mı? Toplumda ensest ve aile içi şiddet konuşulmayan ancak var olan bir gerçekliktir. Narin’in kayboluşu, bu sessizliği bozan trajedilerden sadece biridir.

Devletin ve Toplumun Sorumluluğu: Ahlaki Çöküşün Yansıması

Çocuk istismarı ve aile içi şiddet vakalarında devletin rolü her zaman tartışmalıdır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2016 yılından bu yana kayıp çocuklarla ilgili verileri açıklamıyor. Bu durum, toplumda endişeleri artırıyor ve devletin bu konularda yeterli adımlar atmadığı yönündeki eleştirileri güçlendiriyor.

Narin’in kayboluşu, devletin çocukları koruma sorumluluğunu yeterince yerine getirip getirmediğini sorgulatırken, toplumsal değerlerin giderek erozyona uğradığı gerçeğini de gün yüzüne çıkarıyor. Kayıp çocuklar, sadece bireysel aile trajedileri değil, aynı zamanda toplumun ahlaki çöküşünün simgesidir. Her kayıp vaka, devletin bu çocukları korumadaki başarısızlığının bir yansıması olarak görülebilir.

Toplumsal Ahlaki Değerlerin Erozyonu

Toplumun ahlaki değerleri zayıfladıkça, aile içi şiddet, çocuk istismarı gibi sorunlar da artış göstermekte. Narin’in kayboluşu, yalnızca bir kız çocuğunun trajedisi değil, aynı zamanda toplumun çöküşünü simgeleyen bir olaydır. Her bir kayıp çocuk vakası, bu ahlaki çöküşü daha da derinleştiriyor. Toplumun bu konuda sorumluluk alması gerekirken, devletin bu vakalarda sessiz kalması ve gerekli adımları atmaması, endişe verici bir durum yaratıyor.

Kayıp Çocuklar ve Türkiye’nin Geleceği

Her geçen gün kaybolan çocukların sayısı artarken, bu durum sadece aileleri değil, bütün bir toplumu endişeye sürüklüyor. Kayıp çocuklar, bir ülkenin en büyük trajedisi ve aynı zamanda geleceğinin en büyük tehlikesidir. Çünkü çocukların güvende olmadığı bir toplumda, ne eğitim ne de gelecek planları yapılabilir. Narin’in kayboluşu, toplumun çocuklarına ve geleceğine olan güvenini de kaybettiğinin göstergesi olabilir.

Çocukların Geleceği ve Toplumsal Yeniden Doğuş

Bu trajedi sadece bir çocuğun değil, bir toplumun vicdanının uyanışı olmalı. Narin gibi kaybolan çocuklar, yalnızca bir aileyi değil, toplumu da derin bir üzüntüye sürükler. Her kayıp, toplumun bir parçasını da kaybettirir. Bu yüzden Narin’in bulunması, yalnızca bir çocuğun bulunması değil, toplumun ahlaki değerlerini ve vicdanını yeniden bulması anlamına gelmeli.

Toplum olarak, çocukların geleceğini güvence altına almak ve onları korumak için köklü bir değişime ihtiyacımız var. Ahlaki değerlerin yeniden inşası, çocuklara yönelik şiddetin ve istismarın önlenmesi için devletin ve toplumun birlikte hareket etmesi gereklidir.

Narin’in Sesi: Vicdanın Uyanışı

Narin kayboldu, ama onun sesi kaybolmadı. Bu olay, toplumun vicdanında yankılanmalı ve ahlaki çöküşün derinlerine inmemizi sağlamalı. Her bir birey, kaybolan çocukların sesi olmalı, bu trajedilerle mücadele için harekete geçmelidir. Narin’in kayboluşu, sadece bir çocuğun kayboluşu değil, toplumsal değerlerin kayboluşunun da sembolüdür.

ŞEYMA KARATEKE

By Şeyma Karateke

ŞEYMA KARATEKE : 1978 Rize doğumlu olup, Ankara ve Adana'da yaşamaktayım. Sosyal medya alanındaki çalışmalarımı 2021 yılında başlatarak, çeşitli sosyal medya platformlarında köşe yazarlığı yapma fırsatı buldum. TOPUZ Gazetesi'nde bir süre çalıştıktan sonra, haberinsonu.com'da köşe yazarlığı ve haberci olarak görev aldım. HABER MÜDÜRÜ VE SOSYAL MEDYA UZMAN Şu anda HABERİN SONU TV 'nde köşe yazarlığı yapmaktayım. Ayrıca, Uluslararası Dijital Medya Derneği'nde Disiplin Kurulu üyesiyim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir