Hayır diyememek nasıl iletişim ve ilişki sorunları yaratır?
Kişiler arası ilişkilerimizde ‘evet’ ve ‘hayır’ sözcükleri bazen göründüğünden daha fazla anlam ifade edebilir. Bu bağlamda ‘evet’ demek sıklıkla uyumluluk ve açıklık gibi olumlu değerlere sahip bir çerçevede düşünülürken, ‘hayır’ ise daha çok aykırı, tartışmacı, kapalılık gibi olumsuz çağrışımları ile ele alınır. Halbuki bu iki sözcük de sabit değil bağlama göre değişen değerlere sahiptir ve ancak bunların dengeli kullanımı sağlıklı bir iletişimin kurulabilmesinde faydalı olur.
Bu kullanım, diğerlerinden ayrışan isteklerimiz, prensiplerimiz, değerlerimiz ve amaçlarımız doğrultusunda ilişkilerimizde gerekli olan kişisel sınırı çizmeye yardım edebilir.
Hayır diyememenin başlıca nedenleri
Arzu edilenin aksine ‘hayır’ diyebilmek genellikle pek çoğumuz için kolay değildir. Bunun çocukluktan itibaren gelişen sürecin bir parçası olduğunu düşünürsek, ‘hayır’ın neden yalnızca bir kelimeden ibaret olmadığını daha iyi kavrayabiliriz.
Çocukken fiziksel bakımımızın ve bunun da ötesinde ihtiyacını duyduğumuz sevginin devam etmesi için ebeyenlerimizi veya büyüklerimizi memnun etmek isteriz. Dolayısıyla bu ilginin devam etmesi için onların kurallarıyla uyumlu bir şekilde yaşamayı da kabul edebiliriz. Öte yandan bazılarımız için bu ihtiyacımız, yetişkinlikte sevgiyi kaybetmeye dönük bir kaygıya dönüşebilir ve bu durumda çocukluk yaşantılarımızı güncel ilişkilerimize yansıtarak, kendi isteklerimizden taviz vermek pahasına karşı tarafı hoşnut kılmaya çabalayabiliriz.
Reddedilme veya karşı tarafı incitme kaygısıyla kendi duygularımızı ve düşüncelerimizi görmezden gelebiliriz. Benzer kaygıları aidiyet ihtiyacıyla dahil olduğumuz gruplar arası ilişkilerimizde de sürdürebiliriz. Gruptaki diğer insanlarla aynı kimliği paylaşma isteği, o kişilerle yakın ilişki kurma isteği uyumu bozacağı düşünülen bir ‘hayır’ın önüne set çekebilir.
Hem kamusal hayatta hem de yakın ilişkilerde ‘evet’i kullanmak bize basit bir çözüm gibi görünebilir. Böylelikle ilişkilerimizde tartışmalardan uzak durduğumuzu ve eleştirilen ya da hoş görülmeyen taraf olmaktan kurtulacağımızı düşünebiliriz. Fakat zannedilenin aksine bu tutum, küçük şeylerin bile birikerek yüzleşilmeyi bekleyen büyük birer soruna dönüşmesine neden olabilir.
Bunlarla beraber ‘hayır’ diyebilme becerisinin, çevresel ve kültürel faktörlerle zaman zaman ilişki içerisinde olduğu gözlemlenebilir. Bununla beraber toplumsal cinsiyet rolleri de kendimizi ifade etmemizi engelleyebilecek olan faktörlerden biri olabilir.
Örneğin küçük yaşlardan itibaren diğerlerinin ne düşündüğüyle aşırı düzeyde ilgilenmesi ve onları hoşnut etmesi tavsiye edilen bazı kız çocukları, yetişkin hayatlarında da ‘hayır’ demekten uzak durabilirler. Aynı toplumsal cinsiyet rolleri erkekler üzerinde de bu konuda baskı yaratabilir. Örneğin evin geçimini sağlaması gerektiği söylenen, etrafındaki insanların sorumluluğunu alması vurgulanan bazı erkek çocukları da yetişkinlik döneminde çok fazla sorumluluğu üstlenmeye ayak uydurmaya çalışıp ‘hayır’ demekten çekinebilirler.
Hayır diyebilmek için çözüm önerileri
- İlk olarak, ‘hayır’ demenin her zaman ve tek başına olumsuz anlamlar ifade etmeyeceğini vurgulamak önemlidir. Bu davranışı kötü bir davranış olarak algılamak yerine onun da tıpkı ‘evet’ gibi zaman zaman gerekli olabileceğine odaklanabiliriz. Hayır demek bizi kötü bir insan yapmaz. Hem kendimiz hem de karşı taraf için, eşit düzeyde iletişimi kolaylaştıran basit bir anahtar işlevi görür yalnızca. Bu düşünceyi hayat pratiklerimize aktarırken öncelikle günlük, basit ve önemsiz görünen olaylarla başlamak bizim için teşvik edici olabilir. Böylelikle giderek daha öz güvenli bir şekilde bu davranışı kazanabiliriz.
- Geliştirdiğimiz çoğu irrasyonel düşüncede olduğu gibi ‘hayır’ demenin de birtakım kaygılarımızdan dolayı, gerçekte olandan çok daha kötü sonuçlar doğuracağını düşünebiliriz.
Örneğin romantik bir ilişkide kişi partnerinin her isteğine olumlu yanıt vermezse ilişkisinin biteceğini ve genelleme yaparak bir daha asla romantik bir ilişki yaşayamacağını veya kimse tarafından sevilmeyeceğini düşünebilir. Bu ve benzeri durumlarda ‘hayır’ dediğimizde, genelleme yapmadan o olaya özgü olarak en kötü ihtimalle ne olacağını düşünebilir ve gerçek isteğimizle kıyasladığımızda bunu tolere edip edemeyeceğimizi, bizim için hangi seçeneğin daha yararlı olacağını düşünebiliriz. Zannettiğimizin aksine ‘hayır’ demenin ‘dünyanın sonu’ olmadığını görebiliriz.
- ‘Evet’ daha önce bahsedilen çeşitli nedenlerle bir alışkanlık halini aldığından dolayı, genellikle çok da üzerine düşünmeksizin kullanılabilir ve ‘hayır’ı baskılayabilir. Bu nedenle iletişim esnasında ezber bir cevap vermeden önce durup bir nefes alarak, gerçekten ne istediğimizi bulmak için kendimize düşünme olanağı yaratabiliriz. Karşı taraf cevap için biraz bekleyebilir. Eğer cevap vermeden önce daha çok süreye ihtiyacımız olursa bunu çekinmeden talep edebiliriz. Buna sadece kendi iyiliğimiz için değil diğer kişinin taleplerini de derinlemesine anlayabileceğimiz bir fırsat gözüyle bakabiliriz. Doğru olmayan bir ‘evet’ten ziyade yapmaktan hoşlanmadığımız bir şeyi nedenleriyle birlikte açıklamak, karşı tarafın da hak ettiği saygıyı ifade eder.
- ‘Hayır’ demenin üzerimizdeki ağırlığını hafifletmek için onu tek bir kelimeye indirgemekten kaçınabiliriz. ‘Hayır’ın taşıdığı anlamı başka cümlelerle; fakat aynı açıklıkla ifade edebiliriz. Örneğin ‘Güzel bir öneri; ama ben şuan … yapmayı tercih ederim.’ ya da ‘Seni anlıyorum. Aslında normalde ben de … yapardım; ama şimdi … ilgilenmek benim için daha önemli.’ gibi diğer kişiyi kırmadan da reddetmenin yollarını bulabiliriz.
- Pratik yaparak geliştirdiğimiz bu süreçte ‘hayır’ demek için tek şansımız olmadığını, bir kez istemeden ‘evet’ dediğimizde bunun diğer ‘hayır’ ihtimallerini öldürmediğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu süreçte kendimize yüklenmek yerine yeni bir alışkanlık kazanmakta olduğumuzu hatırlatıp, hayatın doğal akışı içerisinde önümüze çıkan diğer fırsatlara kendi isteklerimiz çerçevesinde yanıtlar vermeye odaklanabiliriz.
Yaşantı Psikoloji