Toplum içinde dürüst ve açık sözlü olmak, ne yazık ki her zaman takdir edilen bir meziyet değil. Özellikle de gerçekleri tüm çıplaklığıyla ifade etmek, bazı insanların canını yakabilir. Eleştiriye tahammül edemeyenler, kendi kusurlarını görmek yerine başkalarına saldırmayı bir savunma mekanizması haline getirir. İyi niyetle dile getirilen bir tespit, bazılarına batabilir. İlk tepkiyi verenler de genellikle en suçlu olanlardır; çünkü ortada en çok korkan, en çok kaybedecek olanlar vardır. Bu noktada, “kuyruğuna basılmış” ifadesi oldukça yerinde bir benzetme olur. Zira insanlar, onları en çok rahatsız eden konularda sesi en gür çıkanlardır.
Toplumun bu çarpık yapısında dikkat çeken bir diğer nokta ise, herkesin eleştiriyi yapma hakkını kendinde görmesi, ancak eleştirildiğinde bunu bir saldırı olarak algılamasıdır. Kendini eleştiriye kapatan, hata yapma ihtimalini kabul etmeyen bu bireyler, her ortamda konuşmayı, başkalarını eleştirmeyi doğal bir hak olarak görürler. Ancak konu onlara geldiğinde, söyledikleri her sözü altüst ederek, kendilerini bir kurban gibi sunmaya çalışırlar. Bu bir savunma mekanizmasıdır ve genellikle hakikati çarpıtmak için kullanılır. Böyle bir ortamda, doğruları dile getirenler ise susturulmaya, aşağılanmaya çalışılır. Oysa doğruyu söylemek cesaret ister ve cesareti olanlar yalnızca kendilerine karşı dürüst olanlardır.
İnsanların arkamızdan konuşması, dedikodu yapması aslında bir zayıflığın göstergesidir. Bir kişinin yüzüne söyleyemediği her şey, arkadan söylenen boş sözler olarak kalır. Bu, bir anlamda onların sizinle başa çıkamadığının da itirafıdır. Bir bireyin ardında konuşulan dedikodular, onun karakterine bir zarar vermez, aksine konuşan kişilerin iç dünyalarını ifşa eder. Söyleyemediklerini arkanızdan konuşmaları, onların cesaretsizliklerinin, korkularının ve güçsüzlüklerinin dışa vurumudur. Güçlü bireyler, her zaman yüz yüze konuşmayı tercih ederler. Çünkü cesaret, sadece fiziki bir duruş değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur.
Toplumda pek çok kişi, kendi çıkarlarına göre hareket eder ve bunu gizlemek için başkalarının üzerinden prim yapmaya çalışır. Ne yazık ki bu tür insanlar, kendi zayıflıklarını gizlemek için başkalarını eleştirme yoluna giderler. Halbuki her insanın kendi çöplüğünde ötmeyi öğrenmesi gerekir. Herkes kendi hayatına, kendi hatalarına odaklanmalı ve başkalarını yargılamaktan kaçınmalıdır. Çünkü başkalarının hayatlarını eleştirmek, kendi hayatını gözden geçirmekten çok daha kolaydır. Ancak gerçek cesaret, kendi hatalarıyla yüzleşmekten geçer.
Kul hakkı, toplumun en büyük hassasiyetlerinden biridir. İnsanlar ne kadar kendilerini saklamaya çalışsalar da, kimlerin bu hakkı ihlal ettiğini herkes çok iyi bilir. Bu tür insanlar, doğruyu söylemekten korkan, çıkar ilişkileri uğruna ahlaki değerlerini feda eden kişilerdir. Herkes birbirini tanır; kimin hangi niyetle hareket ettiğini, kimin kimden nasıl faydalandığını bilir. Bu yüzden hak yiyenler, aslında kendi vicdanlarında daima suçludur. Ne kadar güçlü bir maske takarlarsa taksınlar, gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. İnsanlar, birbirlerinin gerçek yüzlerini eninde sonunda görürler.
Bazı insanlar var ki, onların toplum içindeki varlıkları bile hiçbir değer taşımaz. Dirileri bile beş para etmez denir ya, işte bu tür kişiler, topluma hiçbir katkıda bulunmayan, sadece kendi çıkarları uğruna var olanlardır. İkiyüzlülük, riyakârlık ve ayrımcılık, onların hayatlarında normalleşmiş değerlerdir. Bu kişiler, insanlık adına hiçbir erdemi barındırmadıkları gibi, çevrelerine de sürekli zarar verirler. Okumuş ama cahil kalanlar, yani bilgiyi almış ama anlayışı geliştirememiş insanlar ise, toplumun en tehlikeli kesimlerinden biridir. Eğitimli olmak, bir kişinin ahlaki değerlerini yükseltmez. Bilgiyi kullanma biçimi, bir kişinin gerçek erdemini gösterir.
Bir toplumun en büyük sorunu, sadece bir kesimin doğruyu söylediğine inanmasıdır. Herkesin doğruyu söyleme hakkı vardır ve bu hakkı kullanmaktan korkmayan insanlar, toplumda önemli bir yere sahiptir. Ancak gerçekler konuşuldukça ortaya çıkar. Bizim ağzımız torba değil, her şeyi saklayalım. Gerçekleri konuşmak, bazen rahatsız edici olabilir ama bu, toplumu ileriye taşıyan en önemli unsurdur. İnsanlar ne kadar kaçarsa kaçsın, gerçeklerin peşinden gitmek, cesaret isteyen bir erdemdir. Bizler, başkalarının oyunlarına gelmeyecek kadar dik duruşlu insanlarız.
Son olarak, herkes kendi işine bakmalı. Kendi hatalarını, yanlışlarını görmek yerine başkalarını eleştirenler, aslında kendi hayatlarını düzeltemedikleri için bu yolu seçiyorlar. İnsanlar, önce kendi iç dünyalarını temizlemeli. Çünkü gerçek başarı, başkalarını küçümsemek değil, kendi kusurlarını fark edip düzeltmekten geçer. Herkes, kendi hatalarıyla yüzleşmeli ve başkalarına zarar vermeden var olmanın yollarını aramalıdır. Bu dünya, başkalarını yargılayarak değil, kendi iç dünyamızda erdemli kalarak daha yaşanabilir bir yer olur.