
KÜLTÜREL SALDIRILARI ÖNLEMEZSENİZ, ASKERİ SALDIRILARI ÖNLEYEMEZSİNİZ
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti uzun yıllardır kapsamlı bir kuşatma ve işgal altında olduğunu artık kabullenmelidir. Kendimizi kandırmayı bırakmalıyız. Bu işgal, Atatürk’ten sonra başlatılmış ve 1950’lerden sonra yaygınlaştırılarak kökleştirilmiştir.
Atatürk’ten sonra İnönü ve sonrasında Menderes hükümetleri, dış siyasetlerini ABD’ye bağlayarak tam bağımlı bir konuma gelmiştir. Bu bağımlılık sadece ekonomik değil, askeri, istihbari, kültürel ve dini alanları da kapsamaktadır.
Bu siyasi bağımlılık, 1980’lerde Özal döneminde zirveye ulaşmış ve 2000’lerde siyasetçilerin Türk düşmanlığı ve Atatürk düşmanlığı yapmak için yarıştığı bir noktaya gelmiştir.
Bu dönemde, yerli satılık ve kiralık kişiler arasından seçilen politikacılara, düşmanların isteklerini yerine getirecekleri konusunda talimat verilmiştir. Bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçü aydınlara karşı birçok operasyon düzenlenmiştir.
Ayrıca, sözde milli uygulamalarla bölücü siyasetin oy desteği artırılmıştır. Bu süreçte milli ve dini siyaset adı altında yapılan propagandalarla halk susturulmuş ve kandırılmıştır.
Bu siyasi manipülasyonlar ve kültürel saldırılar sonucunda Türk halkı, kendi kimliğine yabancılaşmış ve iç çatışmalara sürüklenmiştir.
Bunun sonucunda Türk toplumu, bölünmüş ve kültürel değerlerinden uzaklaşmıştır. Aile kurumu dağıtılmış ve toplumsal sorumluluklar yok edilmiştir. Bu süreçte, bireyler duyarsız, bencil ve sorumsuz hale getirilmiştir.
Bu kültürel çöküntü devam ettiği sürece düşman ülkeler Türkiye’ye karşı saldırılarını sürdürecektir. Ancak, bu saldırıların önüne geçmek için toplumsal ve kültürel iyileştirmeler yapılmalıdır.