 
 
             
                 
                 
                     
                            
                        
MUSTAFA DÜZENLİNİN ÖZEL YAZISI
Türkiye’de bir gazeteci daha tutuklandı. Sıradan bir cümle gibi geldi değil mi? Alıştık. Yağmur yağar, dolar yükselir, gazeteci tutuklanır. Bu üçlü ülkenin mevsimsel döngüsüdür artık.
Tutuklanan kişi de öyle sıradan biri değil: Fatih Altaylı. Evet evet, ekranların gediklisi, köşesinin efendisi, “Ben ne dersem o olur” diyenlerden biri. Altaylı tutuklanır tutuklanmaz sosyal medya yangın yeri oldu. Kimi sevincinden halay çekti, kimi “Adalet bir gün herkese lazım” tabelasını eline aldı. Lakin olaydan daha çarpıcı olan şey, susanların gürültüsüdür. Özellikle de… Evet evet, tahmin ettiniz: Federasyon, konfederasyon, konsey, platform, birlik, dernek, cemiyet, komite, meclis, masa, sandalye…
Hani şu her yaz güneye inip otelin lobisinde “Basının Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı çalıştaylarla basın tarihine derin izler bırakan (!) kuruluşlar var ya… Onlardan çıt yok. Bir ‘geçmiş olsun’ mesajı bile çok görülmüş. Altaylı’yı sevmek ya da sevmemek mesele değil. Mesele şu: Adam gazeteci. Ve tutuklandı.
Şimdi filmi biraz geri saralım.
Yıllar evvel bir programda Levent Kırca ile Fatih Altaylı karşı karşıya geldi. Kırca, cezaevindeki gazetecilere verdiği desteği anlatırken Altaylı’ya sorar: “Sen hiç tutuklu gazeteciyi ziyaret ettin mi?” Altaylı da öyle bir ‘hayır’ çakar ki stüdyoda hava bir anda Silivri soğukluğuna bürünür. Kırca da cevabı yapıştırır: “Umarım bir gün yolun Silivri’ye düşer.” Ve hayat, bu repliği kader dosyasına iliştirir.
Yıllar sonra Altaylı o yola düştü. Ama ne tesadüftür ki Levent Kırca artık hayatta değil. Yoksa eminim ki bu anı izlerken “Ben demiştim” diyen bakışıyla bir sigara daha yakardı.
Ama dur, hâlâ konumuz bu değil. Hatta özgürlük bile değil. Şaka tabii, tam olarak konumuz bu: Özgürlük.
Bu ülkede basın özgürlüğü dedikleri şey, pizzanın üstüne konulan mısır gibi: İstenirse olur, istenmezse çıkarılır. Gazetecilik yaparken hep şöyle bir duygu var içimizde: Hani şu filmlerde bankayı soyup da alarm çalmasın diye dua eden adamlar var ya… Biz de öyle haber yazıyoruz. “Acaba bu haberden sonra gözaltı var mı, yok mu?”
Ülkede kaç tane basın kuruluşu var sayamıyorum. Saymaya kalksam kendimi bir konfederasyon başkanlığına aday gösteririm o derece. Ama gel gör ki ses yok. Sedâ yok. Mikrofonun ucuna gelince nutuklar, kürsüye çıkınca “özgür basın”, ama iş asıl meseleye gelince ortalıkta ne özgürlük kalıyor ne basın. Geriye sadece “vakf-ı kelam” kalıyor. Boş laf.
Bu kuruluşlar ne iş yapar diye sorarsan, işte onu çok iyi biliyorum. Çalıştay. Her ay bir il. Balık. Rakı. Poz. Paylaşım. Vali ziyareti. Gazetecilik mi? O en son sırada.
Hadi bir örnek daha vereyim. Yerel basında çalışan biri gözaltına alınsın mesela, bırakın destek mesajını, çoğu zaman o ismi bile telaffuz etmez bu örgütçükler. Çünkü onlar için gazetecilik “biraz da” Ankara’dan geçer. İktidar kimse, mikrofon o yöne çevrilir.
Gençler üniversite tercihleri yapacak ya şimdi… İletişim fakültesi yazacak olanlara bir tavsiye: Önce bir durun, sonra bir daha durun. Gidin bir cezaevi gezin. Bir basın davasını takip edin. Sonra tekrar sorun kendinize: “Ben bu ülkede gerçekten gazetecilik yapmak istiyor muyum?”
Bakın ben Altaylı’yı çok eleştirdim. Hatta bazı yazılarını okurken ekranı yumruklamak istedim. Ama mesele bu değil. Bu ülkede bir gazetecinin tutuklanması karşısında hâlâ sessiz kalıyorsan, meslek etiğinden değil, etik mezarlığından konuşuyorsun demektir.
Altaylı’nın suçlu olup olmadığına mahkeme karar verir. Ama gazeteci olup olmadığına biz karar veririz. Ve biz şunu çok iyi biliriz: Bir gazeteci tutuklandığında, hepimiz içeri girmiş sayılırız. Bunu anlamayanlar, bir gün sıra kendisine geldiğinde çok geç kalmış olacak.
O yüzden buradan bir kez daha bağırmak istiyorum, Mustafa olarak, bu mesleğe inanan bir gazeteci olarak, bir basın emekçisi olarak:
“GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR! Yaşasın tam bağımsız, özgür, sendikalı gazetecilik!”
Ve evet sevgili federasyonlar, konfederasyonlar, konseyler: Sizin de artık bir açıklama yapma zamanınız geldi de geçiyor. Yoksa çoktan o susturulmuş gazetecilerin kefeni üzerine poz veren figüranlara dönüşeceksiniz.
 1
                          Yıldırım; “Yeşil vatanımıza sahip çıkıyoruz”
                            5429 kez okundu
                        
                          1
                          Yıldırım; “Yeşil vatanımıza sahip çıkıyoruz”
                            5429 kez okundu
                        
                    
                 2
                          Ali Yerlikaya: DEAŞ’a Büyük Darbe! 161 Şüpheli Türkiye Genelinde Yakalandı
                            4369 kez okundu
                        
                          2
                          Ali Yerlikaya: DEAŞ’a Büyük Darbe! 161 Şüpheli Türkiye Genelinde Yakalandı
                            4369 kez okundu
                        
                    
                 3
                          HOŞGÖRÜ SEVGİ VE İYİLİK           
                            3731 kez okundu
                        
                          3
                          HOŞGÖRÜ SEVGİ VE İYİLİK           
                            3731 kez okundu
                        
                    
                 4
                          Gazeteci Erkan Çakıllı’dan Hulusi Başaran’a Ziyaret
                            3207 kez okundu
                        
                          4
                          Gazeteci Erkan Çakıllı’dan Hulusi Başaran’a Ziyaret
                            3207 kez okundu
                        
                    
                 5
                          Adana’nın altyapısı ve su yönetimi masaya yatırıldı
                            3003 kez okundu
                        
                          5
                          Adana’nın altyapısı ve su yönetimi masaya yatırıldı
                            3003 kez okundu