Ulusal ve sosyal medyadanın konusu çoğunlukla bu insanların derhal ülkeden çıkarılmasıyla ilgilidir. Sahilleri onlara kapatan belediye başkanları, İstanbul’a girişlerini yasaklayan bakanlar, hepsinin kayıtsız şartsız ülkeden çıkarılması ve İskenderun’ dan Iğdır’a kadar duvar örülmesi gerektiğini söyleyen milletvekilleri sosyal medyanın son kahramanları olarak zirve yapmış bulunmaktalar. Bu zirve yarışını bırakmak istemeyen bir araştırma şirketi de alelacele yaptığı bir anketi kamuoyuyla paylaşıyor ve ülkemizde Suriyelileri istemeyenlerin oranını %82 olarak belirliyor.

Evet ülkemizde yaklaşık 4-5 milyon Suriyeli bulunmaktadır, yaşanan ekonomik ve sosyal krizin oluşmasında payları vardır.
Ancak devlet olarak Suriye‘de yürüttüğümüz askeri, istihbari ve diğer sosyal faaliyetlerin ekonomimize maliyeti çok daha fazladır. Bu tablonun oluşmasında ne ülkemizde bulunan Suriye vatandaşlarının, ne de onlara karşı kışkırtılan Türkiye vatandaşlarının hiç bir sorumluluğu yoktur. Bu Türkiye Cumhuriyetinin devlet-hükumet politikasıdır ve bu politika her seçimde çoğunluğun onayını almıştır. O zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Bilim, istihdam, hak ve özgürlükler, adalet, çevre gibi halkı ve insanlık adına hiç bişey üretemeyenlerin sığındıkları limanın adıdır ırkçılık temelli popülist siyaset. İktidarıyla muhalefetiyle ancak bu şekilde gizleyebilirler işsizliği, yoksulluğu yolsuzluğu… Ancak bu şekilde kamufle edebilirler üretemediklerini, yönetemediklerini.
Sorumsuzca yapılan bu ırkçı söylem ve tutumlar, linç kültürünü beslemekten başka bir işe yaramayacaktır. Unutmamalıyız ki 6-7 Eylül, Maraş, Gazi ve Sivas katliamları bu linç kültürünün eseri olarak yakın tarihimizin acı hatıralarındandır.
SOSYOLOG MÜLKİYE TEKİN