Tabiat, kendini sürekli olarak yenileyen, değiştiren dinamik bir döngüdür ve milyarlarca yıldır mikro ölçekte, gözle görünen, keşfedilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen sayısız çeşitlilikte canlı ve cansız varlıkları bu döngü içerisinde kendine özgü bir uyum ile kapsar. İnsanoğlu bu tabiat uyumu içerisinde kendini en tepede konumlandırmıştır ancak bu konuma rağmen, tabiatın doğal varlıklarından biri olan insanoğlu tabiattan kendini soyutlayamaz. Tabiatta her canlı ve cansız varlık ekosistemi birbirlerine bağlı ve etkileşim içerisinde çark ederler.
Bu bağlılık ve etkileşim içerisinde, insanoğlu hemen her ekosistemde bulunan bir biyolojik varlık olan virüslerle de etkileşir. Tarihinin her döneminde farklı coğrafyalarda, toplumlar virüslerin neden olduğu virüs salgınlarına maruz kalmıştır. İnsanoğlu tifüsten kızamığa vebadan çiçek hastalığına günümüzde tedavisi çok basit bir şekilde bulunan ya da ortadan kaldırılmış hastalıklardan dolayı birçok kere farklı coğrafyalarda büyük kayıplar vermiştir.
18. yüzyılda Kanada, Amerika, Fransa ve İtalya gibi ülkeler çiçek hastalığı, kızamık ve veba ile mücadele etmişlerdir. 19. yüzyılda Anadolu’da, Avrupa’da, İran’da, Rusya’da toplumlar veba, kolera gibi hastalıklar ile mücadele etmişlerdir. 20.yüzyılda ise İspanyol gribi olarak adlandırılan H1N1 salgını 1. ve 2. Dünya Savaşlarının toplamından daha büyük kayıplar verdirmiştir.
21. yüzyılda virüs salgınları ve virüs patlamaları halen etkilidir ve farklı coğrafyalardaki toplumları etkilemeye devam etmektedir. EBOLA, HIV, SARS, MERS ve Grip çeşitleri gibi hastalıklar dünyanın farklı kıtalarında etkili olmakta ve kayıplar verdirmektedir. Afrika’da EBOLA ve HIV gibi virüsler yetersiz kaynak ve sağlık hizmetleri eksikliğinden dolayı sayısız ağır kayıplara neden olmuştur
Yine İspanyol gribinin başka bir türü, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 2009 yılında H1N1 domuz (swine flu) gribi ortaya çıkmış ve virüs Amerika’nın geneline yayılmıştır. Birleşik Devletler Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) tahminlerine göre virüsün ABD’de yaklaşık 60,8 milyon kişiye bulaşmış olduğu, 274 bin kişinin hastaneye yatırıldığı ve 12 bin 469 kişinin hayatını kaybettiğini belirtilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre ise salgın etkisini yitirdiğinde dünya çapında kayıp 300 bin kişi mertebesindedir.
2019 Aralık ayının sonlarında Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan kentinde daha önce insan vücudunda tanımlanması yapılmamış yeni tip Coronavirus tespit edilmiştir. Ne büyük talihsizliktir ki, bu yeni tip Coronavirus Çin’in Bahar Bayramı’nda milyonlarca Çinlinin bayram tatili dolayısıyla ülke içinde yer değiştirdiği bir döneme denk gelmiştir. Bu virüs tipi DSÖ tarafından Covid-19 olarak adlandırılmıştır. Bu virüsün salgın olarak addedilmesinden hemen sonra Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi ve yetkilileri salgının önlenmesi amacıyla ihtiyaç duyulan gerekli önlemleri derhal almış ve kamu bilgilendirilmesini yapmış ve uluslararası laboratuvarlar ile virüsün bilgilerini paylaşmıştır. Çin, DSÖ ile bu konudaki temaslarını hem de bilgi paylaşımını artırmıştır. Bu sayede, Çin ve dünya halkları virüsle ilgili bilgileri zamanında ve doğru şekilde öğrenmektedir. Salgının ve salgına karşı alınan bu önlemlerin nasıl ciddiyetle üstünde durulduğunu dünya kamuoyuna gösteren en iyi örnek; salgının tespit edilmesinin takiben bu salgına karşı özel iki hastanenin inşasına başlanmış olup, ilk hastane temeli 7 bin kişilik bir ekip ile 24 Ocak’ta atılıp 10 gün içerisinde bitirilerek hizmete ve hasta kabulüne başlandı. Buna müteakip ikinci hastane de birkaç gün sonra hizmete girdi ve bunlara ek olarak dünyanın hiçbir ülkesinin uygulamayı başaramayacağı bir disiplin ve yöntem ile milyonlarca nüfusu olan kentleri karantina altına almıştır. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanam Ghebreyesus, Çin’in aldığı tedbirlerin, Covid-19 salgınının başka bölgelerde yayılmasını büyük ölçüde engellediğini söylemiştir.
Ekonomisinin temeli üretim olan bir ülke, Bahar Bayramı sonrası üretime yeniden başlayacak işletmelerin üretimini yavaşlatmıştır. Sadece bu önlemler bile 100 milyarlarca dolar ekonomik kayıp demektir fakat buna rağmen, Covid-19 Çin toplumunu Çin Devleti etrafında kenetlemiştir. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktadır. Başka toplumlarda sokak olayları ve karmaşa beklenirken Çin’de bunların hiçbiri gerçekleşmemiştir. Hükümet halkın günlük taleplerini karşılamak için her seviyede gereken tüm önlemleri alırken, kaynakları doğru şekilde gereken kanallara tahsis etmektedir.
Çin ekonomisini elbette dünya ekonomisinden ayırmak mümkün değildir. Çin dünyanın üretim merkezidir. Çin hükümetinin alacağı kararlar hem Çin ekonomisinin hem de dünya ekonomisinin istikrarı bakımından büyük önem taşımaktadır. Ekonomide bir yavaşlama beklenmektedir ancak Çin Cumhurbaşkanı Sayın Xi Jinping’in öncülük ettiği Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin önemi bu durumda daha belirgin hale gelmiştir. Cumhurbaşkanı Xi’nin vizyonu ile oluşturulan Yeni İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, Yeni İpek Yolu ticaret güzergâhlarını canlandırarak ve aynı zamanda 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu rotalarını oluşturarak dünyanın farklı kıtalarında ve coğrafyalarında bulunan ülkeleri bir araya getirecektir ve bu ticaret kuşakları ülkelere ortak kazanımlar sağlayacağından, oluşabilecek ekonomik istikrarsızlık dünya ekonomisini etkilemeyecektir. Kuşak ve Yol’un sağladığı destekler ile büyüme hızlı ve güçlü yükseliş şeklinde gerçekleşecektir.
Yukarıda belirtilen tedbirlere ve alınan daha birçok önleme karşın, dünya kamuoyuna Çin’in bu salgına karşı gerekli tedbirleri almadığı yönünde ve salgının kaynağı ile ilgili asılsız ve mesnetsiz haberler yayılmaktadır. Bu tür paylaşımlar tipik xenophobia örnekleridir. Dünya tarihine bakıldığında da anlaşılacağı üzere virüslerin milleti olmadığı gibi ne zaman nerede ortaya çıkacaklarını kestirmek de güçtür. Bu salgın ne ilktir ne de son olacaktır. Elbette, Çin milleti gelecekte kendisine bu zor günlerde gösterilen destekleri, davranışları hatırlayacaktır.
Sonuç olarak, uluslararası yapıların, sağlık örgütlerinin ve dünya halklarının Çin’e virüs ile verdikleri mücadele dolayısıyla gösterdikleri anlayış ve destek göstermiştir ki salgın bir topluma ya da bir coğrafi bölgeye ait değildir aksine tüm dünya milletlerini ilgilendiren küresel bir sorundur. Bu sorunun üstesinden gelmek ve insanlık olarak ilerlemek istiyorsak bu salgının bir insanlık sorunu olduğunu idrak ederek, salgına karşı ayrımcı veya damgalayıcı tavırlara izin vermeyerek Çin Halk Cumhuriyeti ile dayanışma içerisinde birlik olarak Covid-19 ile mücadele etmek ve başarılı olmak durumundayız.
Türkiye – Çin Dostluk Vakfı Başkanı
Hasan ÇAPAN