KADIN OLMAK
Kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibi birbirlerini tamamlayan, aynı zamanda beyaz ve
siyah renkleri gibi birbirlerine zıt olan iki varlıktır. Çağlar boyunca yerine göre açık bir şekilde yerine göre de gizli bir şekilde birbirleriyle olan mücadeleleri devam etmiştir. Ama ne olursa olsun aralarındaki çekim kuvveti azalmamış, aksine çoğalmış ve adını “aşk” olarak tanımlamıştır. Eski çağlarda kadın, erkeğinin yanında durarak erkeğini tamamlamaya devam etmiştir. Erkeğiyle ava çıkmış, omuz omuza savaşmış, erkeğinin gerisinde durmamıştır. Kadın toprak olup meyve vermiş, erkeğinin soyunun devamını sağlamıştır.
Kadının yeri daima merkezdedir; kadın anadır, kadın sevgilidir, kadın kardeştir. Kadın üzerinde topladığı birçok vasıftan dolayı toplumsal yaşamın da en ortasında bulunur. Ev, insanoğlunun bu dünyadaki sığınağıdır. İnsan en çok evinde huzurlu ve mutlu olmalıdır, kadın istisnalar hariç evi güzelleştiren ve yaşanılır kılan varlıktır, kadına bir verirsen o sana on verir, tohum verirsen büyütür ağaç yetiştirir, un verirsen aş yapar. Kadın eğitir, büyütür, çoğaltır.
Orta Asya’da kurulmuş olan ilk Türk devletlerinde kadının yönetimde söz hakkı vardı. Hakan’ın herhangi bir sebeple bulunmadığı zamanlarda, onun yerine vekalet edebiliyordu. Tarihte daha gerilere gidersek ilk Türk kadın hükümdar Tomris Hatun’du ve çok büyük zaferlere imza atmıştı. Daha pek çok örnek verilebilir. Bütün bu örnekler göz önünde bulundurulduğunda kadın, kadın toplumda çok önemli bir yere sahiptir. Peki kadın bu kadar önemliyken ötekileştirilmeyi, metalaştırılmayı hak ediyor mu? Bu soruyu birçok kez kendime sordum, evet hak etmiyor ancak kadına yapılan zulüm de dozunu artırarak devam ediyor. Gün geçmiyor ki kadına şiddet konulu yeni haber çıkmasın. Her yıl yüzlerce kadın görmüş olduğu şiddet yüzünden ya sakat kalıyor ya da can veriyor. Bizler asla sayılarını net olarak bilemeyiz. Sadece şikayetler doğrultusunda kaydedilen sayıyı bilebiliriz ama bu sayı gerçek bir sayı değildir. Çünkü birçok kadın korktuğundan dolayı şikayet edememektedir. Aslında bütün bu olanlar ailede başlıyor. Çok eskilerde insanlar doğan bebek kızsa onu toprağa gömüyorlardı. Bu dönemi gerilerde bırakmış olsak bile hala bazı toplumlarda kadın utanılacak bir olgu.
Evde ailesi tarafından bastırılan kadın, evlendiğinde kendini savunamıyor, çünkü böyle ailelerde kız çocuklarına kendini savunması gerektiği öğretilmemiş. O kadın da, kadının değerli bir varlık olduğunu çocuklarına öğretemiyor, bu kısır bir döngü halini alıyor. Kadının değerli olmadığını gören erkek çocuk ki bu değersizliği ve ezilmişliği gördüğü ilk kadın annesidir, gördüklerini bir banta kaydeder gibi kaydediyor. Burada eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Önce kadın eğitilecek, kadın eğitilirse gelecek nesiller eğitilmiş olacak. Her şeyin merkezinde olan kadın öğrendiklerini çocuklarına da öğretecek. Belki o zaman yaşanılanların önüne geçebiliriz.
ÖLÜYORUM
Ölüyorum her gün biraz daha, sessizce
Attığım çığlıkları duymuyorsunuz.
Saçlarım yolunuyor, sabun kokulu saçlarım
Yaralar açılıyor gövdemde, görmüyorsunuz.
Ellerim…
Ellerim çizikler içinde kanıyor
Dişlerim kırık, konuşamıyorum.
Daha kaç kez ölmeliyim gözlerinizin önünde
Beni görmeniz için.
Siz mutlu rüyalar gördüğünüz uykularınızdayken
Ben her gece savaş veriyorum canım için, hissetmiyorsunuz.
Gündüzleri de karanlık, doğan güneş hüzünlü
Ölmekten korkmuyorum
Geride bırakacaklarım korkutuyor beni
Ben…
Ben anneyim anlıyor musunuz?
Ben anneyim…
Yitip gitmek kolay ya sonra
Koklamaya kıyamadığım çiçeklerime ne olacak?
Bir gün, iki gün acıyacaksınız onlara
Adım bir gün, iki gün hatırlanacak,
Ama biliyorum çiçeklerim solacak.
Daha kaç kez can vermeliyim gözlerinizin önünde!
Elimden tutmanız için
İsmim önemli değil, yaşım da
İçimdeki kız çocuğunu hiç büyütmedim ki
Hala beş yaşında, masum
Kötülüklerden habersiz
Ölüyorum, her dakika bir parçam eksiliyor bu dünyadan
Canım acıyor
Neden diyorum neden
Kadın olmak mı suçum?